Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı'nın ardından Suriye'deki fiili askeri hareketliliğini PKK'nın Suriye'nin kuzeyindeki etkinliğini mimimize etmek ve ortada vadede PKK'yı bütün Suriye'de "topraksızlaştırmak" için yeni bir boyuta taşımış durumda.


 Afrin operasyonu ile söz konusu askeri hareketlilik, Fırat'ın batısında daha geniş bir coğrafi alanda yayılmış oldu.

Uzun zamandır hazırlıkları süren harekat, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Afrin operasyonu sahada fiilen başlamıştır" açıklamasından kısa bir süre sonra 20 Ocak'da taarruz aşamasına geçilerek başlatılmış oldu.

TSK, harekatın adını "Zeytin Dalı" olarak lanse ederken, Fırat Kalkanı Harekatı'nda (FKH) olduğu gibi BMGK'nın terörle mücadele kapsamında hayata geçirdiği kararlarına ve BM anlaşmasının 51'inci Maddesi bağlamındaki "meşru müdafaa" maddesine atıf yapıldı.

Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki PKK'nın varlığına yönelik stratejisini şekillendiren birçok itici faktör var.

Ancak bu stratejiyi şimdilik iki coğrafi alanda farklı şekillerde hayata geçirmeye çalışacak.

Türkiye'nin ilk hedefi Fırat Nehri'nin batısında PKK varlığını ve kapasitesini minimize etmek, kontrolü altında tuttuğu bölgelerden çekilmesini sağlamak.

Afrin kritik eşiklerinden biri

Afrin bu stratejinin hayata geçirilmesinde kritik eşiklerden birini teşkil ediyor.

PKK, 2011'in hemen akabinde rejimle yaptıkları anlaşma ile Afrin'i ele geçirmiş ardından bu bölgeyi 2013 yılında kanton ilan etmişti.

2014 tarihinden bu yana bölgeyi aralarından PKK'nın üst düzey yöneticilerinin de olduğu bir kadro tarafından idare ediliyordu.

SDG'nin önemli isimlerinden biri olan Talal Silo'nun de ifade ettiği gibi, PKK'nın Kandil Dağı kadrosundan Halil Tefdem, Hacı Ahmet Hudro, Mahmut Berhudan gibi isimler Afrin'i idare ediyorlardı.

Suriye iç savaşının yoğunlaşması ve Suriye rejiminin alan açmasıyla birlikte ise PKK, bölgede önce muhalif Kürt nüfusu elimine edip mutlak kontrol sağlarken, daha sonra da Kürt olmayan bölge sakinlerini "ince bir demografik mühendislik" uygulaması ile yerinden etmişti.

Bu bağlamda, 2016 yılında Kuzey Halep'te bulunan ve toplam nüfusu 250 bin civarında olduğu tahmin edilen 42 köy ve beldenin (Tel Rıfat, Meneğ, Şeyh İsa gibi) sakinleri YPG militanları tarafından tehcir edilmişti.

Türkiye'nin Rus savaş uçağını düşürmesinden sonra ise örgüt, Şubat 2016'da Rus hava desteği ile Afrin'in doğusunda Tel Rıfat-Minnig hattını ÖSO'dan ele geçirerek bu bölgelerdeki gücünü tahkim etmişti.

Afrin harekatı Türkiye'nin terörizmle mücadelesinde stratejik önemde

Öte yandan, PKK Afrin merkezi bölgeyi, Türkiye'ye yönelik saldırılarında bir üs olarak kullanıyordu. Bu nedenle, Afrin harekatının Türkiye'nin terörizmle mücadelesi açısından stratejik bir önemi var.

Bölgedeki Afrin-Amanos bağlantısı, PKK'nın Akdeniz bölgesine yönelik yaptığı saldırılar açısından büyük önem arz ediyordu.

Bu anlamda Afrin ve kırsalındaki köylerde konuşlandırdığı unsurları aracılığıyla, dağlık araziden de istifade ederek, Hatay'ın Hassa İlçesi'nden Amanoslar'a güçlerini sevk ediyordu. PKK'nın Türkiye'ye yönelik tehdidi bununla da sınırlı değil.

Afrin bugüne kadar, örgütün hem ideolojik hem de silahlı eğitimi için hayati merkezlerden bir tanesiydi.

Özellikle bu bölgede bulunan kamplarda örgüt mensupları, silah ve patlayıcı eğitimi aldıktan sonra Türkiye'ye yönelik saldırılarda kullanılıyordu. PKK ile birlikte hareket eden Türkiye'deki radikal sol örgütler için de Afrin bölgesi bir liman konumuna gelmişti.

Afrin harekatınınstratejik hedefi

Afrin bölgesindeki Zeytin ağaçlarından yola çıkarak harekatın amacının bölgeye barış ve istikrar getireceği ifade edilmiş olsa da, Türkiye'nin bu misyonunu başarmak için çetin bir sınav vereceğini söyleyebiliriz.

Bu noktada, askeri-teknik ve operasyonel düzeyde karşı karşıya kalınan zorlukların yanı sıra, Ankara'nın yakın ve orta vadede ortaya koyduğu stratejik hedeflerin ciddi jeopolitik meydan okumalarla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.

Askeri olarak Türkiye, Fırat Kalkanı harekâtından taktik, operatif ve stratejik düzeyde birçok ders alsa da, hedef tahtasına yerleştirilen düşmanın niteliğinde birtakım farklıkların olduğunu, en azından Afrin bölgesi bağlamında söylemek mümkün.

PKK için yukarıda da ifade edildiği gibi sosyal tabanının güçlü olduğu bir bölgede, savunmayı bu tabanı üzerinden yapacağını tahmin etmek güç değil.

TSK, ilk aşamada kara harekatını kırsal bölgede tahkimat yapmış PKK mensuplarının korunak, barınak ve silah mevzilerine yönelik icra etmektedir.

PKK bu aşamada, Afrin'in bazı bölgelerine arazi koşullarını da kullanarak TSK ve ÖSO unsurlarını durdurabileceğini düşünse de, Türkiye'nin askeri harekatı müşterek güç unsurlarıyla eş zamanlı yapıyor olması ve aradaki sayısal uçurum dikkate alındığında bu durumun gerçekleşme olasılığı son derece düşüktür.

Bu bakımdan, PKK'nın kırsalda araziyi elde tutması pek mümkün olamayacaktır.

Bu nedenle PKK'nın asıl savunmayı yerleşim yerlerine çekerek, çatışmayı meskun mahalde vereceği değerlendirilmektedir.

Buradaki çatışmaların daha çetin geçeceğini, özellikle PKK'nın sahip olduğu imkan ve kapasite dikkate alındığında söylenebilir.

Bu şartlar, operasyonun süresini uzatabileceği gibi "diplomatik zeminin" Türkiye aleyhine dönmesine neden olabilir.

Bu nedenle Ankara, Afrin bölgesindeki PKK'nın, önce etkinliğini minimize etmek, sonrasında stratejik noktaları ele geçirmek suretiyle buralarda ÖSO'nün gücünü ve kontrolünü tahkim etmek, ardından da PKK'yı Fırat'ın batısında tamamen minimize etmek ve "topraksız bırakmak" için hareket edecektir.

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×