CHP’de büyük bir değişim yaşandığı söyleniyor. Geçmişte halka sırtını dönen parti şimdi halkla bütünleşiyor. Kılıçdaroğlu bunun bir simgesi olarak gösteriliyor ve gerek kişiliği gerekse tavırları bunu destekliyor. Analizimi CHP’deki yeni yönetime bakarak değil, Baykal’ı tasfiye edip yeni genel başkanı ve onun kadrosunu tayin eden gücün politikalarını değerlendirerek yapacağım.

Yeni CHP’de ülke yönetiminde uygulanacak politikalar değil iktidara gelmek amaçlanıyor. Yeni politikalar, iktidara gelince, iktidarı sürdürecek biçimde belirlenecek. Seçimleri kazanmanın yolunun da halkla bütünleşmek olduğu düşünülüyor ve bu konuda başarılı olan AK Parti’nin tavrı benimseniyor. Bu açıdan bakıldığında CHP değişmiyor AK Parti’ye benzemeye çalışıyor.

Siyasi etkinliği neredeyse sıfırlanan bürokrasi terk ediliyor. Bazılarının düşündüğü gibi bu hamle bürokrasinin etkinliğine kavuşmak için yaptığı karşı hamle değil, aksine güçsüz ortağın, tıpkı Baykal’a yapıldığı gibi bir kenara atılmasıdır. Zaten aynı güç geçmişte etkisini sürdürmek için bürokrasiyi kullanıyordu. Bu yakınlık bir yönetim felsefesinin sonucu değil pratiğin bir gereği sayılıyordu. Bürokratik güç etkinliğini kaybedince hurdaya çıkarıldı.

Bu noktada çok ciddi bir tehlikenin izlerini görüyorum. Desteğini kaybeden bürokrasiye bazı dış güçlerin yakınlık göstermesi ve onları kullanmak istemesi beklenir. Geçmişteki darbeler halkla bürokrasiyi bir arada tutmamanın ve birbirlerine karşı kullanılmalarının sonucunda ortaya çıkmıştır. Bugün gökten yağmur gibi yağan ihbarlarla ordu içindeki usulsüzlükleri ortaya çıkaran gücün kim olduğunu bilmiyoruz ve eğer amaçları demokrasi değil devlet-millet ayrışmasını yaratmaksa amaçlarına ulaştıklarını söyleyebiliriz.

İktidarın tek amacının hukukun üstünlüğünü sağlamak ve suçluları cezalandırmak olduğunu söylemesini doğru bulmuyorum. Ülkede yapılan operasyonların, kendi lehine de yapılsa, kaynağını bulması gerekir. Mesela CHP’nin maruz kaldığı operasyonun aslında kendisini hedef aldığını ve hem amaçlarını hem de kimin yaptığını bilmesi gerekir.

Günümüzde yaygın olan bir düşünceye ters düşen bir kanaatim var. Milleti söz sahibi kılmanın yolu devleti güçsüz kılmak değildir. Eğer devletle millet arasında bir öncelik söz konusu olsa devlete öncelik veririm ve şunu söylerim: Milleti olmayan devlet olabilir ama devleti olmayan millet yaşayamaz. Mesela Osmanlı milleti yoktu, onu Osmanlı devleti yarattı. Amerikan milleti hiçbir millet tanımına uymaz ama güçlü bir devlet ona millet olma vasfını vermiştir. Tek bir Arap milletinden birçok sözde devlet yaratılmıştır. Şimdi iktidarın yapması gereken şey devletle milleti gövdeyle baş gibi birbirinden ayrılmaz kılmaktır. Birilerinin devleti esir almaya çalışmasına göz yumulamaz. Seçimleri kazanmak için vefa duygusunu kurban edenlere karşı verilecek cevap devlete sahip çıkmaktır ve bunu en iyi halkımız anlar ve değerlendirir. Halk bir gün karşınıza çıkıp şunu söylemesin:  Güzeli gösterdin de desteklemedim mi? Beni hep az kötüyü seçmek zorunda bıraktın.



Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×