Yatak odasında uyuyanların ayak parmakları arasında zıplayıp duran bir pire, arkadaşı başka bir pireye rastlamış:

- Ben, demiş; tatile çıkıyorum, sen de çıkıyor musun?
Öteki pire:
- Elbet de, demiş; her zamanki gibi...
- Nerede geçireceksin tatilini?
- Plaja giderken giyilen bikinilerin içinde.
*  *   *
Plaja gitmeye hazırlanırken bikinisini giyen genç bir kız ise, kaşınmaya başlamış.
Bilmiyormuş elbet de, bir pirenin bikinisinde tatile çıktığını.
*  *   *
Kim biliyor ki, kimlerin keyfi için, kimlerin kaşındığını?
*  *   *
Siyasetçinin biri, referandum kampanyasıyla ilgili 2 meydan toplantısı arasında, birkaç günlüğüne, eşiyle Dalyankıyılarında tatile çıkmış.
*  *   *
Bir botla, deniz mağaralarından birinin içine girdiklerinde de, yüksek sesle bağırmış:
- Yaşasın vatan...
*  *   *
Sesi bir süre yankılanmış mağaranın içinde:
-Yaşasın vatan... Yaşasın vatan... Yaşasın vatan...
*  *   *
Siyasetçi, eşine dönmüş:
- Keşke burada da bir miting yapılabilseydi, demiş.
*  *   *
Eşinin yanıtı:
- İyi ki yapılamıyor; yoksa dinleyenler de, nutuk dinlemeye boş verir, bizim gibi tatile çıkarlardı. “Yaşasın vatan” yankılanmalarıyla yine baş başa kalırdık boş bir mağarada.
*  *   *
Nasreddin Hoca da, karısıyla tatile çıkmaya karar vermiş.
Tam havalimanının kapısında, kontrolden geçmeyi beklerlerken; Nasreddin Hoca’nın karısı:
-Ah unuttum piyanoyu, demiş.
*  *   *
Hoca, ters ters bakmış karısına:
- Piyanoyu da mı götürecektik tatile, demiş.
*  *   *
İyice telaşa kapılmış olan kadın:
- Yok, demiş; uçak biletlerini unuttum piyanonun üstünde...
*  *   *
Nasreddin Hoca’yla karısı, eve geri dönerlerken, Hoca:
- Keşke ben de politikacı olsaydım, diyormuş; kürsüye bir çıktım mı, biletsiz uçardık havalarda.
*  *   *
Yargıçların egemenliği, yargıçların bağımsızlığı, yargıçların yandaşlığı v.s... Bir tartışmadır sürüp gidiyor.
*  *   *
Bu da bir mahkeme fıkrası:
Mahkemede yargıç, sanığa:
- Siz, hem sahtekârlık, hem de dolandırıcılıkla suçlanıyorsunuz, diyormuş. Sokaklarda “sinek ilacı” diye, kireçten yapılmış tabletler satarken yakalanmışsınız, ne diyorsunuz?
*  *   *
Sanık:
- Evet ama sayın yargıç, demiş; kireçten tabletler de öldürür sinekleri...
- Bak hele, sahi mi? Anlat bakalım, kireçten tabletler nasıl öldürüyormuş sinekleri?
*  *   *
Sanık başlamış anlatmaya:
- Sineği elinize alıp da, ağzının içine kireçten tableti ufalamaya başladınız mı; saniyesinde ölür hemen...
*  *   *
Bizdeki bazı davalarda, bazı savunmaları hatırlatıyor gibi...
*  *   *
Av. Taner Aktop’tan da bir fıkra:
2 yaşlıca arkadaştan biri, ötekine:
- Sen, diyormuş; “parkinson” olmayı mı yeğlersin, yoksa “alzheimer” olmayı mı, düşündün mü hiç?
*  *   *
Arkadaşı:
- Yok, demiş; hiç düşünmedim. Ya peki sen düşündün mü?
- Çok düşündüm çok...
- Neye karar verdin sonunda?
- “Alzheimer” olup, içmeyi unutmaktansa; “parkinson” olup, döke saça içmeyi yeğlemeyi...
*  *   *
Suat Taşer’den bir şiirle bitirelim yazıyı:

 Yalnız adamın düşleri

 Sende kendimi yaşarım
 bir de ölümü
 büyür ayrılıklarımız bakışlarda

 Gülüyordun ağlamaklı
 gecede yağmur
 bir çiçek açıyordu sessizlikte sıcacık
 gözlerim penceredeki denizde saklı
 
 Uzat ellerini karanlığın içinden
 bir yangın gibi sar beni
 boşuna yağmasın bu yağmur yazık
 ıslatsın avuçlarımda gölgeni

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×