New York Times yazarı Thomas Friedman Türkiye’de sempatiyle karşılanan bir yazıya imza attı.
Mesajı özetle şöyle:
“Türkiye, ABD için önemlidir. Kaybedilmemesi gerekir. Başkan Obama, Türkiye Başbakanı Erdoğan’ı Camp David’deki konutuna hafta sonu için davet etmeli, ilişkileri ısıtmalıdır.
AB, tam üyeliğini sürekli ötelediği Türkiye’yi Doğu’ya itiyor.
AB bu yanlış tutumu düzeltmeli.”
Thomas Friedman’ın bu çağrısının Washington’daki adresine ulaştığı ve etkili olduğu söylenemez.
AKP’nin bir Genel Başkan Yardımcısı ve 4 milletvekilinden oluşan iyi niyet heyeti, ancak Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ile konuşarak Gazze geriliminde Türkiye çizgisini anlatabilmişken, Ümit Boyner başkanlığındaki TÜSİAD heyetini Dışişleri Bakanı Clinton’ın kabul etmesi düşündürücü... Thomas Friedman’ın görüşlerinin Beyaz Saray’da paylaşılmadığı izlenimi veriyor.
Bu serinlikleri ABD ve Türkiye arasında hep sürebilecek bir “buzul çağı” gibi algılamak yanlıştır.
Daha ne yaman soğuklar yaşanmadı ki...
Başkan Jhonson’un “terbiye dışı” mektubu ile öyle bir kriz patlamıştı ki devrin Başbakanı İsmet İnönü “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini alır” diyerek eksen kaymasını koyun bir yana eksen dağıtmıştı.
Ya ABD’nin Türkiye’ye uzun süre uyguladığı “silah ambargosu?..”
NATO müttefiki ve gerekirse omuz omuza savaşacağı Türkiye’ye silah satışını sıfırlayarak ABD Ankara’nın sinir sistemine elektrik vermişti.
Bu uzak geçmişi bırakalım Kuzey Irak’ta Türk subaylarının başlarına Amerikan askerlerinin çuval geçirmeleri daha çok yeni...
Amerikan kuvvetlerinin Irak’a harekâtı Türkiye üzerinden yapmalarını öngören tezkere TBMM’den geçmeyince neler olduğunu unuttuk mu?
Beyaz Saray’da Türkiye “yok” hükmündeydi. “Deliğe süpürmek” durum tespiti AKP içinden bir gözleme dayanıyordu.
Başbakan’ın sağ kolu Cüneyt Zapsu’nun ilişkileri düzeltmek için Washington’da “deliğe süpürmeyin, bu adamı kullanın” sözleri gazete sayfalarında yankılanmıştı.
.......................
Bütün bunlardan sonra ABD ve Türkiye ilişkileri hep yükselişe geçti.
Her kriz sonrası sarkaç hareketi “stratejik ortaklıkla” noktalanır.
Bu yaşanmakta olan süreç de kimse kuşku duymasın ki aynı olacaktır.
Thomas Friedman değil ama bir başka Friedman bunun nedenlerini yazmıştır.
Aşağıda yansıtıyorum...



TÜRKİYE’NİN GENLERİ
23 Haziran 2009’da bu köşede George Friedman’ın “GELECEK 100 YIL” kitabından alıntılar yazmıştım.
George Friedman New York Times tarafından övülmüştür.
Ben de “BÜYÜK TÜRKİYE” başlığıyla şöyle yazmışım:
George Friedman’a göre Türkiye, bölgede “büyük güç” olmaya aday tek ülke. Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman ama yönetimi laik. Kurumları Batılı ve modern. Küresel değerleri paylaşıyor.
Ekonomisi dünyanın 17.si, Avrupa’nın 7.si. Bölgenin diğer büyük olma iddiasındaki ülkeleri olan İran’ın ve Mısır’ın üstünde. ABD ile dostluğu nedeniyle savunma harcamaları makul düzeyde.
Jeopolitiği etki alanının genişlemesine elverişli. Uzun güney sınırından Suudi Arabistan’a kadar potansiyel bir etki alanı var. Türkiye bunu istemiyor ama koşullar zorlayabilir.
Nüfusu genç ve optimum noktada. 2020’li yıllardan itibaren, Avrupa değil girişlerini engellemek ya da geri göndermek, Türkiye’nin işgücüne promosyon vererek çağrıda bulunacak.
İslam dünyası İran’a değil Türkiye’ye yakın duruyor.
Böyle bir Türkiye ile İran’ın sürekli yakın olması mümkün değil.
Küresel siyasetin doğasına aykırı.
O konuda da aynı tarihli yazıda George Friedman’ın İran tahlilini yansıtmışım:
Kuzeyinde Rusya, doğusunda Afganistan, güney ve güneybatısında ABD güvencesi altındaki Kuzey Irak ile her bakımdan kendisinden güçlü olan Türkiye...
O da kendi jeopolitiğinde sıkışmış. Genişleyemez.
Buna karşılık onu hedef haline getiren özellikleri var; Şii İslam’ın liderliğine oynuyor. Bunu terörü destekleyerek yaptığı için daha da tehlikeli.
Ve “nükleer silah yapımına” sadece birkaç adımı kaldı. Sibirya ve Pasifik arasındaki uzak coğrafyada nükleer güç sahibi Kuzey Kore’den çok daha netameli. İran, yerkürenin enerji deposu Ortadoğu’yu ve Avrasya’yı ateşe verebilir.
Ahmedinecad’ın -alarm veren- “psikanaliz raporları” öylesine ayrıntılı ki, bunlar herhalde onun özel doktorunda bile yoktur. Bununla da kalmıyor, “ABD’ye kafa tutmak isteyenlere rol model” oldu. “Saklanan” Bin Ladin değil artık İran, ABD’ye karşı İslam direnişlerine hem örnek oluyor hem de onlara destek veriyor.
Nihayet... Nükleer gücün eşiğinden adım atacağı son noktada, İsrail tarafından vurulması “engellenemez” senaryo. Bir durumda, İran’ın fünyeyi ateşlemesine gerek kalmadan zaten Ortadoğu ve Avrasya tutuşur. İran’ı ABD hedefi yapan başlıca nedenler.
Türkiye’nin İran’a ve Hamas’a yakın duruşu açılmış küçük bir parantezdir.
Küresel oyunda dağıtılan kartlar ABD ve Türkiye’nin eşleşmesini gerektiriyor.
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×