FRANSA’nın “Nouvel Observateur” Dergisi, geçen haftaki sayısının kapağını “Düşüncenin devleri” konusuna ayırdı.

Fransa’da düşünce hayatını etkileyen ve halen yaşamakta olan 7 şahsiyeti belirlemişler.
Bunu yaparken üç kriteri dikkate almışlar.
“Yaş, saygınlık ve disiplin.”
Seçtikleri kişilere baktım.
Biri 30 yıldan beri beni de en çok etkileyen düşünürlerden biri.
“Edgar Morin...”
Burnundan kıl aldırmayan Fransız düşünürler içinde, “popüler kültürü” ilk defa ciddiye alan insan.
O kültürün, hepimizdeki “korkuları ve arzuları sosyalleştiren” işlevini fark eden ve akademik kalelerin muhafazakâr duvarlarını yıkarak bu fikri bilimin sınırları içine sokan bilim adamı.
Beni en çok etkileyen fikirlerinden biri ise şuydu:
“Gerçek medeniyetler, kozmopolit toplumlarda gelişir. Avrupa gerçek bir medeniyet haline gelmek için henüz yeterince kozmopolit değil.”
Bu fikri rahatlıkla Türkiye’ye de uygulayabilirim.
Yüzde 99’unun Müslüman olmasıyla övündüğümüz bir ülkede, hoşgörüsüzlüğün, tahammülsüzlüğün, yabancı olan herkese karşı bu kadar uzak durulmasının sebebi acaba nedir?
Bu “inanç homojenliği” olabilir mi diye epey düşündüm.
¡ ¡ ¡
Derginin seçtiği düşünürlerden biri Rene Girard.
Onu “Şiddetin düşünürü” olarak tanımlamışlar.
Fransa’da bulunduğum yıllarda onun 1961’de yayınlanan kitabı “Mensonge romantique et verite romanesque” (Romantik yalan ve romanesk gerçek) çok dikkatimi çekmişti.
Daha doğrusu önce kitabın adını çok sevmiştim.
Kitabı son yıllarda bir kere daha okuduğumda, bugüne yönelik nasıl olağanüstü çarpıcı bir tespit yaptığını fark ettim.
Rene Girard, grupların ve cemaatlerin varlık ve dayanışmalarını sürdürme mekanizmasında “günah keçilerinin” rolünü anlatıyor.
Böyle, ancak çok güçlü bir dayanışma duygusu ile ayakta kalabilen cemaatlerin, kendilerince bir “düşman” yarattıklarını ve onu kurban ederek, yani bir anlamda onun kanını içerek yaşayabildiklerini söylüyor.
Belirlenen kurbana saldırarak “sahte bir gerçeklik” yarattıklarını, bu sahte gerçek sayesinde de kendilerine “güvenli bir gelecek” sağladıklarını anlatıyor.
¡ ¡ ¡
Bugün Türkiye’de giderek saldırganlaşan “liberal cemaatlere” bakıyorum.
Rene Girard ne kadar doğru bir tespitte bulunmuş.
Artık varlıklarını, iktidarla kurdukları symbiosis ilişki sayesinde sürdürebilen ve iktidarın “kan kokusunu” aldıktan sonra iyice saldırganlaşan bu cemaatler, son 7 yılda epey “günah keçisi” yaratmayı başardı.
Kimler mi?
Hem kurumlar, hem kişiler.
“Darbeci ordu”, “Monşer Dışişleri”, “Postalcı köşe yazarları”, “Derin devlet memurları”...
Her günah keçisinin üzerine bir etiket yapıştırarak oluşturulan bu sahte gerçek, ne yazık ki, Türkiye’yi bu hale getirdi.
“Türk liberal aydını” bugün artık, iktidarın “ideolojik aygıtıdır” ve tarihe “despotizmin postmodern versiyonu” olarak geçecektir.
¡ ¡ ¡
Dergi, Rene Girard’la ilgili bölümü şu cümleyle bitiriyor:
“Rene Girard’ın düşüncesi, bugün saatli bir bomba gibi zamanını bekliyor.”
Katılıyorum.
“Günah keçileri” üzerinden totaliter bir düşünce oluşturan güya liberal aydınların vicdanında patlama saatini bekleyen bir bomba...
Gerçek aydının koyduğu saatli bomba... 
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×