Galatasaray'ı Galatasaray yapan şey yazılı olmayan Anayasasıdır. Bunu da o camianın okullu diye geçinen kısmı çok iyi bilir.

Nedir yazılı olmayan bu Anayasa?

Açıkça vaz edilmemiş olmasına ama ilkokuldan lise çağlarına uzanan süreçte bedene ve beyne sinmiş hayatı algılama ve Galatasaraylı gibi davranma alışkanlığıdır. Bu alışkanlık Galatasaraylı için vazgeçilmez bir ilke bütünlüğüdür.

Galatasaraylı şartlar ne olursa olsun fikren, vicdanen ve de yetiştirilme tarzındaki irfanla meselelerini açık ve net bir şekilde tartışarak sonuca varır. Bir Galatasaraylı için en büyük gurur kaynağı yetiştiği ocaktan aldıklarını hayata yansıtabilmektir. Ancak esefle görülüyor ki bu camia kanına, canına, ruhuna kazınmış bu yaşam biçimini inkar ediyor.

Ne demek kongre salonuna gelip de içeri girmemek?

Ne demek Genel Kurul'un vereceği karara ipotek koyarcasına şantaj mahiyeti taşıyan tavırla pazarlığa girişmek?

Ne demek demokrasinin beşiği diye bilinen okul mensuplarının antidemokratik davranarak medyayı kongre salonundan dışarı çıkartmak?

Ne demek camianın akil insanlarının yıllarca uğraşarak ortaya koydukları çalışmayı gaspane inkar etmek?

Galatasaray'da böyle şeyler hiç olmazdı, ne oldu da bu kadar hasmane bir davranış biçimi sergilenir oldu...

Galatasaray teamüllerin ilke olarak benimsendiği bir camia idi.

Yazıklar olsun!

Daha düne kadar adı sanı duyulmamışların sultasına mı girdi Galatasaray?

Şiddetle kınıyor ve son tüzük genel kutulundaki erteleme kararıyla bu değişim ve başkalaşım net bir şeklide söylüyorum ki; Galatasaray adına leke düşürülüyor.

Kongre Divanı Başkanı Duygun Yarsuvat'ın isyanı haklı;

Ne oldu bu Galatasaray'a?

Mükerrem Taşçıoğlu'nun da sert çıkışı kaybolmakta olan Galatasaraylılık ruhunun şahlanışıdır.

Sebebi ne olursa olsun;

Tüzük Genel Kurulu'nun ertelenmesi Galatasaray'ın ayıbıdır.

4+6+0 mı, 6+2+2 mi?

TFF yabancı konusunu futbolun sistemi haline getirdi.

6'sı garanti, geri kalan 4'ü-5'i doldur boşalt!

Böyle bir uygulama Patagonya'da bile yok!

Ülkede futbolu koruma kollama görevine soyunmuş bir kurum üç büyük takımı kurtarma operasyonuna soyunmuşsa bilin ki görevini kötüye kullanıyordur.

Hatırlatırım;

TFF'nin asli görevi seçkinler ordusunu Amerika'ya götürmek, Türk gençlerinin önünü keserek yabancılara kapıları ardına kadar açmak, parayı ön plana alıp sponsorları kamçılamak, hakemleri kaderiyle baş başa bırakmak ve de Kulüpler Birliği Vakfı'nın dümen suyuna girmek değil, ülkede futbolu geliştirmek için bir dizi tedbirler almaktır.

Yabancılara uygulanan 6+2+2 kılıfı Türk futboluna vurulmuş zincirdir.

1-Yasaklarla işler yürümez

2-Kritersiz başarı gelmez

Yabancı 10 futbolcuya Süper Lig'de dolaylı yönden oynama izni vermek cinayetle eş değerdir. Sen aldığın dünya yıldızını tribünde oturtamazsın. Böyle bir uygulama futbolun yarışmacı zihniyetine ters düşer. Klas futbolcuya 'sen yasa gereği tribünde oturacaksın' denemez!

Açarsın kapıları, gelen yabancı takım içinde diğerleriyle yarışarak, rekabetle takıma girer ya da giremez ama yasaya takılarak sen kenarda otur diyemezsin. Hak eşitliği ile olur bu işler. Yasayla oturtursan;

Oynamazsam da olur ben kaptığım paraya bakarım diyerek diyerek çürük çarıklar dolar ülkeye... Onların da amacı futbol değil para kapmaktır. Nitekim menecerler aracılığı ile böyle oluyor ve TFF de hala buna çanak tutuyor.

Bir örnek; kaleci ve savunma ve de bir orta saha oyuncusu vaz geçilmez olarak o takımda oynuyorsa transfer edilen kişi Cristiano Ronaldo da olsa tribünde çürümeye mahkumdur. Böyle bir adaletsizlik olmaz!

Koyarsın kriterleri; takımın 'yarısından azı' şartını koşarak beş yabancı dersin, ya da yabancı sınırını kaldırırsın, ama asla yasak koyamazsın!

Artı (+) demek insan haklarına konan en ağır engeldir.

Olmaz!

Yabancılardan biri UEFA'ya gitse haklı çıkar.

Kulüplerin paraları da yanar!

İddia ediyorum;

6+2+2 de çözüm olmayacaktır.

Çözüm kriterlerdedir.

İlk kriter de kulüp yöneticilerinin hizaya sokulmasıdır.

TFF istediği kadar yama yapsın, akla çare bulamıyorsa seneye de + 5 yama yapmaya mecbur kalır.

Böyle amorf bir uygulama olamaz!

Sene içinde bunun bu kararın açmazları yaşanacaktır.

Bekleyin ve görün.

Heccav Platini!

2016 Avrupa Şampiyonası Fransa'ya verildi. Çok doğal, çünkü UEFA Başkanı Michele Platini.

Bir Fransız kalkıp da Türkiye için kampanya yapacak değil ya!...

Bu bilinen en azından tahmin edilen bir gerçekti.

Sonunda beklenen oldu ve Fransa kazandı.

Platini de çıktı;

'Türkiye de bir gün UEFA Başkanı çıkartırsa o da şampiyonayı ülkesine alır' dedi.

Çok doğru dedi...

Kendince...

Yaptığı ayıbın farkında olaraktan...

Pişkince...

Yüzü kızarmadan... Hicvederek ayıbını kanıtladı.

Biz de 'ayak oyunu' yaptı diye Platini'ye veryansın ettik.

Daha ne dedik; 'Şenes Erzik de kılını kımıldatmadı!...' dedik...

Yani biz de kendimizi ele verdik. Platini'nin yaptığı ahlaksızlığı Şenes Erzik'in de yapmasını istedik.

Fesüphanallah!

Pardon ama;

7-6'lık kayıp UEFA ve Platini adına büyük bir lekeyse Türkiye adına da büyük bir başarıdır.

UEFA'nın temel prensiplerini uygulayan bir namuslu daha olsa 2016 (7-6) Türkiye'nindi...

Şenes Bey'i de bu kadar acımasızca yargılamamak gerek. Erzik doğru davrandı.

Duacınım Aslan Mustafam

Sevgili dostum Mustafa Denizli'yle daha geçen hafta Beyaz tv'de konuştum. Keyifli ve de Quaresma'dan mutluydu... Sonrasında Denizli'de hayati engel var diye Bernd Shuster'le anlaştı Beşiktaş... Ya palavraydı söylenenler ya Denizli'den kurtulmak için kılıf arıyordu Beşiktaş... Anlaşılamadı...

Ancak; Mustafa Denizli'nin sağlığı her şeyin önündedir. 20 tansiyon korkutucu...

Beşiktaş'ın dertlerine zaten turp gibi adam dayanamaz nerde kaldı Kartal da olsa 20 tansiyonlu Mustafam dayanacak!...

Duacınım 'Aslan' Mustafam...

Allah seni korusun.

Yüzündeki gülücükler hiç solmasın.

Ülker şampiyon olmuş!

Efes Pilsen'i altıncı maçta 4-2 yenen sarı-lacivertliler basketbolde bu sene de şampiyon oldular. Futbolun acısını basketle unuttular. Tebrikler Ülker. Şampiyonluk nerede, nasıl, nice olursa yine de güzel...

Coşun Fenerbahçe Ülkerliler...