Karnı burnunda gencecik bir kadın, nihayet doğurmuş ilk bebeğini.  Ancak doktorlar da, hemşireler de; bir türlü göstermek istemiyorlarmış bebeği annesine.
* * *
Genç anne yalvar yakar oluyormuş doktorlara da, hemşirelere de:
- Nolur getirin, göreyim bebeğimi.
Doktorlar da, sağlık personeli de:
- Hiç görmeseniz daha iyi olur, diyorlarmış; ısrar etmeyin, biz sizin üzülmenizi istemiyoruz.
* * *
Kadın dayattıkça dayatmış:
- O benim bebeğim, mutlaka görmek istiyorum bebeğimi.
* * *
Nihayet doktorlardan biri, koskocaman bir kulaktan ibaret, ufacık bir et parçası getirmiş kadına:
- İşte bebeğiniz, demiş; maalesef bir “ucube” olarak geldi dünyaya, görünce istemedik üzülmenizi.
* * *
Kadın, avuçlarının içine almış koskocaman tek kulaklı bebeği:
- Ah canım yavrum, bir tanem, sen benim her şeyimsin, diye; öpüp koklamaya başlamış doğurduğu kulaktan ibaret bebeği.
* * *
Başındaki doktor:
- Ne yazık ki sağır da, demiş; hiç bir şeycik duymuyor.
* * *
Fransız İhtilali ile ortaya çıkan “ulus-devlet” modelinin, bir “ucube” olarak doğduğunu görebilenler henüz çok az dünyada.
* * *
“Yer” küresinin 5 kıt’ası üstünde, pıtırak gibi 200’ü aşkın “ulus-devlet” kuruldu.
Sonuç ne oldu?
* * *
Sonuç, 7 milyarlık dünya nüfusunun 4 milyarı yoksul; 1 milyarı da açlık sınırının altında...
* * *
“Ulus-devlet” modeli; “insanların eşit ve özgür doğduğu” gerçeğini, beton bir temel üstüne oturtamadı.
* * *
Oturtamadı, çünkü “devletler”in Hazine’den geçinmeli yönetici kadroları; “aristokratik saltanatlar”ın yerine, kendi bürokratik saltanatlarıyla, -sözde halktan yana- demagogların saltanatını oturttular.
* * *
Şimdi bu dönem aşılmakta...
Avrupa Birliği’nin kuruluşu, Fransız İhtilali’nden çok daha aşamalı bir devrim...
* * *
Artık ülkeler, insanların “yaşam kalitesi” ile “şeffaflık” açısından basamaklandırılmakta.
Ve Türkiye, “şeffaflık” açısından, Finlandiya’nın 56 basamak altında.
İnsanların “yaşam kalitesi” açısından da, dünyada 79’uncu sırada.
* * *
Son 80 yılda resmi arabaların alımına, bakımına, akaryakıtına harcanan milyarlarca dolar da asla kurcalanmıyor; iş ve dış geziler için alınan harcırahların kaç yüz milyar dolar olduğu da; Savunma harcamalarının kaç yüz trilyon doları bulduğu da...
* * *
Küresel ekonomik kriz, boşuna çıkmadı. “Burjuva enternasyonalizmi”nin şatafatlı reklamları da, boşuna kaplamıyor dünya TV’lerinin ekranlarını...
* * *
Fizikçiler sayesinde, hızla gelişen yeni enerji kaynaklarıyla, modern teknoloji; devlet savurganlıklarının azaltılmasına ve milyarlarca yoksul insanın da zenginleşmesine muhtaç...
* * *
Yoksulların da, zenginleştikçe yaratacağı yeni pazarlar açılmadıkça; fabrikalar kapanmakta ve aldıkları kredilerle faizleri de ödeyemediklerinden, bankalar iflas etmekte...
* * *
“Bilim”, “ulus-devlet” modeliyle “politika”nın üstüne doğru yürüyen dev bir silindir...
* * *
Türkiye’nin, kendi uğraş alanında evrensel kalitedeki kadroları çok cılız...
* * *
Sanki “politika”; Dünya’dan ve Çağ’dan kopuk, bir “fanus” içinde oynanmakta...
* * *
Eskiden politikacılar, “ekonomi”nin dizginlerini ellerinde tutmaya çalışırlardı.
Şimdi “evrensel ekonomi”, yerel politikacıları da dize getirmekte.
* * *
Ne “Uzay çağı” ne “burjuva enternasyonalizmi” ile başa çıkma olanağı yok...
Yok ama, kolay değil Hazine’den geçinmeli üst düzey “mevki sahipliği”nin saltanatını da bırakmak...
İster istemez 20-25 yıl sürecek bir çalkantı dönemi, kabartmakta dalgalarını...
* * *
Çağdaş “imajlar” yaratmayla; ne depremler önlenebiliyor, ne iç göçler duruyor, ne Van’da mahalleler arasına kurulmuş “askeri atış poligonları”, neden oldukları çocuk ölümlerini, ciddi bir sorun sayıyor.
* * *
İstanbul’un her semtinde, -nerdeyse kafeterya sayısı kadar- üst kat balkonlarında Prof. yahut Doç. Doktor tabelası var; bir o kadar da diş doktoru...
* * *
Sıram sıram “imajı parlak” hastaneler, adını duymadığımız üniversiteler...
* * *
Hangisi ne kadar evrensel kalitede; insan bilemiyor.
* * *
Alın bakın şaşkalozun bağı var, üzümü yoksa da yaprağı var...
* * *
Artık yepyeni bir gözlükle bakmak gerekiyor dünyaya.
Öyle bir gözlükle bakıldığında; enseyi karartmaya da gerek yok.
İNSANLIĞIN, etli şaraplı, kadınlı kahkahalı ortak masalarında, yabancılık çekmeyen bir kimliğe sahip olma dönemi başlıyor...
* * *
Bedeli ise, kendi alanında beyinsel bir merakın zıpzıpıyla oynamak...
* * *
Tüm dünya ülkelerinde, piyanoların nasıl dağıldığını gösteren bir haritayı gerçekleştirmek gibi...
* * *
Beceren becerecek; beceremeyen de, ya göçlere katılacak, ya vatanı kurtarma nutukçuları arasına...
* * *
Bu tür değerlendirmelere, kimsenin kulak astığı pek yok.
Doğal bu da...
* * *
Bir “ucube” olarak doğan, büyükçe bir kulaktan ibaret bebek, üstelik sağır...
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×