Britanya’nın Guardian gazetesi, dün manşetten verdiği özel haberle dünyayı sarstı.

Haberin içeriği de, zamanlaması da başlı başına önemli.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İran’ın nükleer silah hevesini cezalandırmaya yönelik yaptırımları konuşmaya hazırlandığı ve New York’ta bu hafta yapılan nükleer silahsızlanma görüşmelerinin Ortadoğu’ya odaklandığı bir aşamada, Guardian’ın ortaya çıkardığı belgeler, her iki kulvarda da, İsrail ve yandaşlarını zor durumda bırakabilecek nitelikte.

Haber, özü itibarıyla, yepyeni sırları ortaya döken bir haber değil; daha ziyade, dünyada savunma meseleleriyle ilgili güç merkezlerinin bildiği veya şüphelendiği üç unsuru teyit ediyor.

Bu unsurlardan ilki, İsrail’in elinde nükleer silah bulunduğu keyfiyetidir.

“Bunu bilmeyen mi var” diyebilirsiniz; haklı bir tepki olur bu.

Zira İsrail’in elinde nükleer silah bulunduğu çok yaygın bir kabul ve bu kabulü destekleyen çok sayıda veri de mevcut ama İsrail hükümeti bu kabulü ve ilgili verileri hiçbir zaman doğrulamadı.

İsrail halen “belirsizlik” adı altında bir nükleer politika izliyor; yani “elimde nükleer silah var” demediği gibi, “nükleer silahım yok” da demiyor.

Guardian’ın haberi, İsrail’in “belirsizlik” politikasını sürdürmesini büsbütün güçleştirecek nitelikteki bazı delillerle, bu ülkenin ta 1975’te nükleer silaha sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Haberin teyit ettiği ikinci unsur, 1948-1984 yılları arasında, ayrımcılığı yasallaştıran zalim “Apartheid” rejimi ile yönetilen Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki ırkçı beyaz azınlık hükümeti ile İsrail arasındaki yakın işbirliğidir.

Guardian’daki haber, 1975 yılında Güney Afrika’nın savunma bakanı olan P.W. Botha ile o zamanki İsrailli mevkidaşı, bugünkü Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında silah alımı konusunda “çok gizli” görüşmeler yapıldığını gözler önüne seriyor.

Bir anlamda, hakkında çok yazılıp çizilen bir “yasak ilişki” ilk kez bu kadar çarpıcı biçimde belgeleniyor.

Üçüncü ve İsrail’i zor durumda bırakabilecek olan asıl mesele ise, Guardian’ın tutanaklarını ele geçirdiği Botha-Peres görüşmesinde şifreli bir dille yapılan pazarlığın, İsrail’in Güney Afrika’ya nükleer silah satma teklifini de içerdiği iddiasıdır.

Esasen, bu da yeni bir iddia değil.

Bugün onu pek hatırlayan yok ama “Apartheid” rejiminde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapan Dieter Gerhardt, 1983’te Sovyetler Birliği hesabına casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklanmıştı.

Rejim yıkıldıktan sonra serbest kalan Gerhardt, bir süre önce, İsrail ile Güney Afrika arasında “Chalet” (Şale) adlı gizli bir anlaşma yapıldığını ve bu kapsamda İsrail’in “Apartheid” rejimine sekiz adet nükleer başlıklı füze satmayı önerdiğini açıklamıştı.

Guardian’ın haberi de, işte o “Chalet” anlaşmasını ilgilendiriyor.

Gazetenin Washington muhabiri Chris McGreal, Amerikalı akademisyen Sasha Polakow-Suransky’nin bu hafta piyasaya çıkan The Unspoken Alliance (Konuşulmayan İttifak) adlı kitabı için Güney Afrika devlet arşivlerinden elde ettiği gizli belgelerden yararlanarak yazmış haberi.

Bu belgelere göre, 4 Haziran 1975’te Zürih’teki bir şalede buluşan Botha ile Peres, üstü kapalı cümlelerle bir silah sistemi satışını görüşüyorlar.

Botha, sistemi satın almalarını “doğru yükün temin edilmesi” koşuluna bağlıyor; Peres de, “doğru yük, üç boyda temin edilecek” diyerek, büyük olasılıkla, kimyasal, konvansiyonel ve nükleer başlıkların satışına hazır olduklarını söylüyor.

Bu çıkarsama, Guardian’ın ve atıfta bulunduğu kitabın yine belgelerine yer verdiği 31 Mart 1975 tarihli Botha-Peres görüşmesi sonrasında, Güney Afrika’nın o günkü genelkurmay başkanı tarafından kaleme alınan “çok gizli” bir yazıdaki “teklif edilen silah sisteminin nükleer başlıklarla yükleneceği varsayımında bulunuyoruz” ifadesiyle destekleniyor.

Bu arada, söz konusu belgelerin gizliliğinin, içeriklerinin taraflarca açıklanmayacağının karşılıklı olarak hükme bağlandığı da yine bu belgelerde yer alıyor.

Velhasıl, gazete mealen şöyle söylemiş oluyor; “1975’te nükleer silaha sahip olan İsrail, Güney Afrika’daki eli kanlı rejimle işbirliğini büyük bir gizlilik içinde yürüttü ve bu rejime nükleer silah satmayı teklif etti. Üstelik bu teklifi yapan, İsrail’in bugün Cumhurbaşkanı Peres’ten başkası değildi.”

Haberin uluslararası gündeme, içeriğine uygun şekilde “bomba” gibi düşmesi üzerine, Peres’in ofisinden yapılan açıklamada, “Bu iddiaların bir dayanağı yok. Güney Afrika belgelerine seçici bir gözle bakılmış. Güney Afrika ile İsrail arasında nükleer silah pazarlığı yapıldığı konusunda hiçbir İsrail belgesi ve İsrail imzası mevcut değildir” dendi.

Sizi bilmem ama bu açıklama, bizim Genelkurmay’ın “Karargâhta böyle bir belgeye rastlanmadı... Bu bir kâğıt parçasıdır... Hanimiş bunun ıslak imzası” esprisindeki kırık yalanlamalarını hatırlattı bana.

Peres’in ofisi pek de güven vermedi yani.

Şimdi, Guardian’ın haberine zemin oluşturan kitabın yazarı ile Güney Afrikalı yetkililerin neler söyleyeceğini de beklemeliyiz.

Ortadaki iddia, bu haliyle, kesin bir gerçeğe olmasa bile, ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir ihtimale işaret ediyor.

Bu ihtimal, yeni açıklama ve belgelerle teyit edilirse, “İran gibi sorumsuz bir ülkenin nükleer silah sahibi olmasına izin verilemez” tezi dünya nezdinde belki çökmeyecek...

Ama “Apartheid” gibi suçlu bir rejime atom bombası satma teklifinin doğrulanması, İsrail’in nükleer tezlerinin inandırıcılığını tümden bitirecektir, orası kesin.

Guardian’ın haberi doğruysa, “van minut” demek yetersiz olacak; Şimon Peres’in uzun siyasi kariyerine veda etme süreci hızlanacaktır.

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×