Türkiye’de ılımlı bir İslam ideolojisinin benimsetilmek istendiği iddiası doğru değildir. Her dine özgürlük tanınmakta ve ülkemizde yaşayan Hıristiyanlara da aynı serbestlik tanınmaktadır. Tarihin çeşitli dönemlerine ait ve Müslüman olmayan halkların eserlerinin restorasyonu, bunların da tarihi bir parçamız olduğunun sergilenmesi ne anlama gelir? Bölgesel bir güç olmak isteyen bir ülke çevresindeki inançlara karşı olumsuz bir tavır sergileyemez. Mesela İsrail’in çevresiyle barış içinde olması beklenemez. Ona biçilen rol Arap alemine bir düşman yaratmak ve Arapların Batıyı hasım olarak algılamasını engellemektir.
İkinci değişim ülkemizde değişik soylardan gelen insanların yaşadığı bir yer olduğunun kabul edilmesidir. Yani millet soyuyla değil kültürüyle tanımlanmaktadır. Bu nedenle soy temeline dayalı siyasi hareketler, süreç içinde, ya değişecek ya da kaybolacaklardır. Kürtlerin soy temeline dayalı siyasi partilerinin devamı, bunların talepleri ve ülkeyi farklı soylardan oluşan bir ülke olarak tanımlanması mümkün değildir. Tarihin seyri bütünleşme yönündedir ve ayrışmaya yönelik talepler zamanın ruhuyla bağdaşmaz.
En önemli sorun ekonomi anlayışında ortaya çıkacaktır. Türkiye yeni rolünün gereği olarak hızla büyümek zorundadır. Bu nedenle yabancı sermayeye açık olacaktır. Ancak, şu andaki gibi, her gelene kapısını açık tutması söz konusu olamaz. Çünkü yabancı sermayenin gelişi sadece uygulanan ekonomik politikanın isabetine bağlı değildir ve siyasi hedefleri vardır. Bu nedenle yeni siyasi müttefiklerimize açık, diğerlerine kapalı olmak zorundadır. Benim modelim dengenin ABD ve Rusya ekseninde kurulacağı ve Türkiye’nin dengeleyici bir rol oynayacağıdır. Buna göre Ortadoğu ve Rus sermayesine açık diğerlerine göre, en azından, kontrollü davranılacak ve ekonomide yön veren konumda olmaları engellenecektir.
Tüm dünyada ekonominin yönetiminde devletin rolü artmaktadır. Devletin çizdiği genel çerçeve içinde bireylerin serbest hareket etmesi sağlanacak ama ekonominin stratejisinin belirlenmesi devlet dışı aktörlere bırakılmayacaktır. Türkiye’de henüz bu stratejiyi belirleyecek bir kurum ve bunun düşünce temelini oluşturacak bir yapı kurulmamıştır.
Şu anda eski ideolojinin tasfiye sürecindeyiz ama yenisini oluşturacak bir çaba henüz görülmüyor.

