ÖNCE tedbirimi alayım.

Bir;

Aşağıdaki yazıda, AK Parti adı yerine, kullanılan “AKP” ifadeleri bana, değil, yazıların sahiplerine aittir.


Mesuliyet de kendilerine aittir.

İki;

Keza, yazıların birinde kullanılan “Liboş” ifadesi de bana değil, müellifine aittir.

Üç;

Bu yazılar “Ergenekoncu” bir gazetede değil, “Radikal”in en liberal bölümü olan ve pazar günleri çıkarılan “Radikal 2”de yayımlanmıştır.

* * *

İlk yazıdan başlıyorum.

Yazan Ayşe Kadıoğlu.

Başlığı çok anlamlı: “Demokratlığa ince ayar.”

Bugün olup bitenle ilgili teşhisi şu:

“Bugün yıllardır boynumuzu büken askeri vesayetle hesaplaşma süreci içindeyiz. Türkiye’de siyasi alanı daraltan, siyasetin meşruiyetine gölge düşüren vesayetin didik didik ediliyor olması şüphesiz demokratikleşme yönünde tarihi bir adımdır.”

Ey liberal arkadaşlar. Bu cümleye itirazınız var mı?

Benim yok.

O zaman gelin, hemen bunun altındaki cümleye geçelim:

“Ancak sadece sonuca değil, sürece de bakmak gerekir. Bunu samimi bir kaygı ile dile getiriyorum... Sonuçla süreç arasında tercih yapmak zorunda değiliz.”

Dikkat, şimdi mesele başlıyor.

“Siyaseti savunurken AKP’nin yanlışlarına göz yummak zorunda değiliz... Sevgili demokrat arkadaşlar, biliyorum, bize yıllardır liboş deyip duruyorlar ama hani biz demokrattık?

Biraz soluk alıp devam ediyor:

“Demokratlar işsizlik, kadına yönelik şiddet, adil olmayan gözaltı süreleri gibi konulara karşı duyarsız olamaz. Bunu herhalde biliyorsunuz. Ya da biliyorsunuz değil mi?”

Biraz ilerde bir cümle daha:

“Demokratlık alay ve küçümseme ile bağdaşamaz. Farklı sesleri dinlemeyi bilmek gerekir.”

Yine bir kadın...

Ben de aynen katılıyorum.

Aynı gün yayımlanan ikinci yazıya geliyorum.

Onun yazarı da Ahmet İnsel.

Ona da “Ergenekoncu”, “Sulandırıcı”, “İnceltici” diye etiket takmaya kalkanın alnını, benden önce, samimi ve dürüst demokratlar karışlar.

O da, yaşadığımız sürecin askeri vesayetin kalkmasına olan olumlu etkisinin hakkını sapına kadar vererek başlıyor.

Ama gerçek ve samimi bir demokrat olarak orada kalmıyor, bir adım ileri geçiyor:

“Şimdi sorun, bu iktidar mücadelesinden otoriter laikçi cepheye karşı muzaffer çıkan muhafazakâr-demokrat ya da muhafazakâr-liberal cephenin bundan sonra ne yapacağıdır. Bu soruyu sormak, AKP iktidarının meşruiyetini sorgulamak anlamına gelmez. Buna karşılık, AKP’nin bu meşruiyetini her türlü antidemokratik müdahale hevesine ve kendinden menkul bir seçkinci küstahlığına karşı savunmak, bu partinin ve beslendiği siyasal geleneğin tutarlı ve sahici demokrat olduğuna güvence vermek demek de değildir. Bu konuda demokratlar sadece demokrasiden yana taraf olurlar.”

Aynen böyle deyip, son derece önemli bir uyarı yapıyor:

“Bu soruları soranları vesayet rejimi yandaşlarıyla aynı kefeye koyanlar ise mücadelenin demokrasi değil sadece iktidar mücadelesi olduğunu ele verirler.”

Her iki yazıya da aynen katılıyorum.

* * *

Ben böyle dedim ya; şimdi bakın bundan sonra neler olacak.

O yeni “kibir eliti”nin kabadayıları ayağa kalkacak, bu iki yazar üzerinde terör estirecek.

Ve muhtemelen onlar da ya bu terörden etkilenip ya da komplekse kapılıp, dönüp bana bir güzel çakacaklar.

Ben dayağa şerbetliyim.

Kaşım, gözüm zaten patlamış, kafam yarılmış. Yaradan’a sığınıp, bir süre önce yaptığım bir tespiti tekrarlayacağım.

Sahici ve dürüst Türk aydınları, yapılan yanlışları görmeye başladı.

O nedenle şerhlerini düşüyorlar.

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×