DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Ukrayna’nın başkenti Kiev’e uçuyoruz. Yarın büyük İsmail Gaspıralı’nın memleketi Kırım’a geçeceğiz. Uçakta “Protokoller öldü mü?” diye soruyorum, “Hayır, yaşıyor” diyor.
Buzdolabına mı kaldırıldı?
“Öyle de diyebilirsiniz. Nereden baktığınıza bağlı. Süreç analizi yaparsanız, Ermenistan’la ilişkilerimiz bir yıl öncesine göre daha iyi. Azerbaycan’la ilişkilerimiz de daha iyi. Demek ki nehir donmamış, akıyor.”
Zımni bir “üçlü mutabakat” var anlaşılan: Ankara, Bakü ve Erivan “birkaç ay” sessiz diplomasi yapacaklar. Kamuoylarını dalgalandıracak açıklamalar yapılmayacak.
Sonra?.. Hem Protokoller hem Kafkasya sorunları konusunda “olumlu adımlar” başlayacak...

Protokoller’de niye yok?
Sordum: Karabağ meselesini ağzınıza almadan mı Ermenistan’la Protokoller için masaya oturdunuz?
Davutoğlu CHP’li Onur Öymen’le bir konuşmasını anlatıyor. Davutoğlu, Onur Öymen’e sormuş:
- Siz yıllarca Türk Dışişleri’nde çalıştınız. Dışişlerimizin Karabağ ve 1915 olaylarını ağzına almadan masaya oturduğuna inanıyor musunuz?”
Öymen “hayır” diyor.
Anlıyorum ki İsviçre’deki görüşmelerde Ermeni işgali de tarih meselesi de konuşulmuş; tutanaklara geçmiş üstelik!
Niye Protokoller’e yazılmamış öyleyse?
Davutoğlu “yazılmaması” kaydıyla bilgiler verdikten sonra, diplomasideki “yapıcı muğlaklık“ (constructive ambiguity) yöntemini hatırlatıyor: Metni ‘muğlak’ yazarak yola çıkmayı sağlamak ve sonra adım adım ilerlemek.
Gerçekten, daha önce de defalarca yazdım, Protokoller’de hem Karabağ sorununa hem tarih tartışmalarına ışık tutacak genel ilkeler var.

24 Nisan’ı iyi yönettik
Azerbaycan kaygılanmıştı, Türkiye 24 Nisan’ı atlatmak için Karabağ sorununu sattı mı, diye!
Ermenistan da umuyordu ki, “Protokoller”i geri çekince Türkiye telaşlanacak, Obama 24 Nisan’da “soykırım” demesin diye Protokoller’i telaşla Meclis’ten geçirecek, Karabağ meselesinin çözümü yönünde bir adım bile atılmadan! Ve, Türkiye Protokoller’i Meclis’ten geçirmezse ABD ile arası açılacaktı...
Bunların hiçbiri olmadı.
Davutoğlu “24 Nisan’ı iyi yönettik” diyor, haklı olarak.
Hatta ‘olmayacakları’ herkes gördü, şimdi daha gerçekçi bir zeminde ‘sessiz diplomasi’ sürüyor.
Davutoğlu Protokoller’le ilgili olarak “birkaç ayda” olumlu gelişmeler olacağından hayli umutlu; aynı zamanda Azerbaycan’la enerji anlaşması imzalanacağını haber veriyor:
- Gün vermeyim ama Başbakan Bakü’ye giderek imza atacak... Aramızda her konuda tam güven var.
Karabağ’da gelişmeler olacağı görülmeseydi bunlar olur muydu?

Yaratıcı açılımlar
Türkiye Ermenisi Prof. Daron Acemoğlu; ABD’de yaşıyor, 60 yaşında, iktisatçı, muhtemelen Nobel adayı... Davutoğlu ABD’ye bir gittiğinde Acemoğlu ile görüşerek Türkiye’ye davet edecek. İlk temaslar kurulmuş bile.
Ve ‘teorisyen’ mantığıyla ‘genel kural’ı ortaya koyuyor:
- Türkiye Cumhuriyeti’nden yurtdışına göçmüş Ermeniler, ‘Türkiye diasporası’dır! Ermenistan’ın diasporası değil! Ermeni diasporasının da hepsini aynı kefeye koymayacağız. Tavırlarına göre diyalog kuracağız.
ABD’de yaşayan Türkiyeli Rum Prof. Dimitri Gutas; İbni Rüşd ve İslam felsefesi uzmanı. Türkiye’ye gelmek istiyor ama kaygısı var: ‘Askerlik yapmadın’ diye bu 60 yaşındaki insanı kapıda tutarlar mı?!
Davutoğlu bizzat ilgileniyor, şahsen davet ediyor:
- Buyurun misafirimizsiniz, sizi VIP’ten alıp ağırlayacağız...
Ve Prof. Gutas geliyor, Davutoğlu ile muhteşem bir felsefe sohbeti... Sabancı Üniversitesi’nde konferans, İstanbul gezisi... Türkiye’den çok memnun ayrılıyor.
Bütün bunlar diplomaside yaratıcı açılımlar örneği.
Bir yılda 85 yabancı ülkeye gidip 100’den fazla ülkenin bakan ve lideriyle görüşmüş. Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olması Türkiye için bir şans...
Sadece küçük kızı Hacer şikâyetçi, “Dışişleri kapatılsın da babam eve dönsün!”

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×